Kaçak Avcılığın Hayvan Popülasyonları Üzerine Etkisi

Bi' Dost Bi' Can
4 min readMar 11, 2022

--

Photo by Maxim Potkin on Unsplash

Avcılık bir canlının farklı amaçlarla başka bir canlıyı, ölü veya diri ele geçirebilmek için yaptığı eylemlerin tamamıdır. Canlılar hayatlarını devam ettirebilmek için enerji harcar ve bu enerjiyi de beslenerek karşılarlar. Prehistorik dönemden beri devam eden avcılık, günümüzdeki gibi spor aktivitelerinin dışında tamamen hayatta kalma biçimi, hatta hayatta kalma sanatıdır (Güven ve Hergüner, 1999). Bir avcı olmak; aynı zamanda zeka ve yetenek gerektirir. İnsan beyni geliştikçe avcılık yöntem ve stratejileri de farklılık göstermeye başlamıştır. Avcılığın tarihi insanlığın tarihine eş değerdir. 10 000 yıldan daha uzun bir zaman önce son Buzul Çağı zirvesindeyken, insanlar avladıkları hayranların resimlerini, kullandıkları aletleri ve avlanma şekillerini mağara duvarlarına çizerlerdi. (Davison, 1999). Kısacası avcılık insanlığın ortaya çıktığı andan bu yana sürdürülen bir uğraşıdır. İlk zamanlarda yani insanların tarım yapmayı ve hayvanları evcilleştirmeyi henüz başaramadıkları dönemlerde, yiyecek sorununu avcılık ve toplayıcılık ile çözmektelerdi. Hayvanları evcilleştirildikten sonra avcılık önemini yitirmedi. Farklı lezzet arayışları ve evcil sürülerin yetersiz kaldığı kıtlık dönemlerinde av hayvanları insanlar için önemli besin kaynağı oldu. Bunun yanında belirtilen dönemlerde avcılık sadece et ihtiyacı için değil, aynı zamanda hayvanların kürkleri için de yapılmıştı.

Geçmişten günümüze avcılık hem Türklerde, hem de dünyada fonksiyonel olarak boyut değiştirmiş, askeri eğitim ve boş zaman aktivitesinin önemli rekreasyon faaliyeti olmuştur. Günümüzde yiyecek sorununun ortadan kalkmış olsa da avcılığın devam etmesi, sportif turizm faaliyeti olarak görülmesi ile ilgilidir. Hatta öyle ki Türkiye’deki av faaliyetlerine yapılan harcamaların toplam turizm gelirlerine oranı yaklaşık % 7 düzeyindedir (Özer, 2020). Avcılık turizmini etkileyen etmen sadece rekreasyon faaliyet değil aynı zamanda farklı lezzetlerin cazibesi, kürkleri ve ürünlerinin (diş, yağ, boynuz, gaga, kürk, dolgu maddesi olarak vücutları vb.) ekonomik değeridir.

Bunun sonucunda yasa dışı avcılık dünyanın her yerinde yaygın olarak hala devam etmekte ve ekosisteme ciddi zararlar vermektedir. Günümüzde aşırı avlanma sonucu nesli tükenmiş ve tükenmek üzere olan pek çok tür vardır. Avcılık yapılmasa dahi insanoğlunun diğer faaliyetleri de (yeni tarım alanlarının açılması, sanayi alanlarının ve şehirlerin genişlemesi vb.) hayvanlar üzerinde tehdit oluşturmaktadır. Doğal yaşam alanlarının kısıtlanması ile yiyecek sıkıntısı çeken hayvanlar insanlar ile sık sık karşılaşmakta ve bazı zamanlar yiyecek bulma umuduyla insanlara yaklaşabilmektedir. Nitekim çöplükler ve tarım alanları bazı av hayvanları için yiyecek bulma konusunda çekici olabilmektedir. İnsan kaynaklı faktörler, kentleşme, meraların imara ve kültürel arazilere dönüştürülmesi, aşırı otlatma, başıboş köpekler, sulak alanlara müdahaleler, yanlış ormancılık faaliyetleri, otoyollar ve tren hatları, aşırı ve kaçak avcılık bu canlılara zarar vermektedir (Ünal, 2019). İnsanların ekosisteme etkileri bununla da sınırlı değildir. Avcılık sonunda birçok hayvanın bilinçsizce öldürülmesi bazı türlerin soyunu tükenmekte bazılarının da popülasyonlarında ciddi azalmalara yol açmıştır.

Hepimizin bildiği Dodo kuşlarının nesli, aşırı ve bilinçsiz avlanma, habitatlarının yok edilmesi ve insan yaşantısına uyum sağlayamama, insan gemileriyle birlikte gelen hayvanlar gibi sebeplerle 200 yıl içerisinde yok olmuştur. Bunun gibi sebepler yüzünden yalnızca bir hayvan nesli tükenmemiştir: Mauritius Adasına özgü bir ağaç olan Dodo ağacının (Sideroxylon Grandiflorum) da nesli tehlikeye girmiştir. Vahşi yaşam biyoloğu Stanley Temple’ın iddiasına göre ağacın tohumu yalnızca bir Dodo’nun sindirim sisteminden geçerse filizlenebilirmiş ve hindiler üzerinde yaptığı bir deneyde (1977) bunu kısmen kanıtlamıştır. Hal böyle olunca da bu ağacın meyvesi ve Dodo kuşuyla beslenen hayvanlar da açlıkla mücadele etmek zorunda kalmıştır.

Günümüzde filler ve gergedanlar sırf dişleri ve boynuzları için avlanıyor. Boynuzu altından değerli olan gergedanlar avcıların göz bebeği olmuş durumda ve nesilleri şu an tehlike altında. Fillerin de yaklaşık 2 yıl süren hamilelikleri, yılda 30.000 filin avlanmasıyla neslin tükenmesi savaşında pek de yardımcı olmuyor. Timsahlar ise derileri yüzünden avcıların merceğinde olan bir başka canlı türü. Hindistan’a özgü Gharial timsahlarının sayısı da şu an 250’nin altında! Morslar ve foklar ise dişi, derisi ve yağı için avlanan bir başka canlı türü. Yalnızca 2009 yılında 72.000 fok öldürülmüş olmakla beraber artık yok olmak için avlanılmalarına gerek yok. Yok olan yaşam alanları nedeniyle avlanılanlar hariç her yıl on binlerce fok ve mors ölüyor. Orta çağda soyluların giydiği tilki derisi ne yazık ki günümüzde de kullanılmaya devam ediyor. 1 palto için 10 ila 30 tilki gerekiyor ve her yıl on binlerce tilki öldürülüyor.

Ülkemizde de kaçak avcılık nedeniyle pek çok canlının nesli tehlike altına girmiş bulunmakta. Anadolu’da ve Türk mitolojisinde kutsal bir hayvan olan Alageyiklerin nesli kaçak avcılar yüzünden 1960 yılında tehlikeye girmiş ve devlet tarafından nesli korunmaya alınan ilk hayvanlardan biri oldu. Şu anda ise Alageyiğin yanında Kızıl geyiklerin de nesli tehlike altında. Anadolu’nun öz yavrusu diyebileceğimiz Karakulak kedileri de bugün nesli tehlikede olan türler arasında ve nesli koruma altına alındı. Sayıları oldukça az olan bu türün eğer nesli tükenirse Anadolu manevi açıdan büyük bir kayıp verecek. Sadece bunlar da değil: Anadolu’nun diğer manevi değerleri olan Kelaynak ve Telli turnalar ile birlikte Arap tavşanı ve akbabalar ülkemizde sayısı azalan hayvanlardan.

Ne yazık ki para cezaları ve uygulanan yaptırımlar kaçak avcılığın önüne geçmek için genellikle yeterli olamıyor. Üstelik bu hayvanların postlarının, dişlerinin veya boynuzlarının karaborsada oldukça yüksek fiyatlara satılması da kaçak avcıların bu işi meslek haline getirmesine sebep oluyor. Dünya genelinde hayvanları korumak için yeni yasa ve yaptırımlara ihtiyaç var ve bu konuda umut verici örnekler de mevcut. Nesli tükenmiş olan Hazar kaplanı ile Sibirya kaplanının genetiğindeki benzerlik bilim insanlarını umutlandırdı. Kazakistan, Rusya’dan Sibirya kaplanı transfer ederek kaplan popülasyonunu yeniden canlandırmayı planlıyor. Kazak hükümeti konu hakkında “ihtimali gerçekten yüksek” derken yaklaşık yüz yıl sonra kaplan sayısının 200’ü bulacağı düşünülüyor. Umuyorum ki bu ve bunun gibi daha pek çok proje sayesinde nesli tükenmekte olan hayvanlar doğada yeniden karşımıza çıkacaklar ve nesillerinin yok olma ihtimali ortadan kalkacak.

Bu yazı Tunahan Öksüz tarafından kaleme alınmıştır.

Kaynakça

https://www.google.com/url?sa=t&source=web&rct=j&url=https://www.tzv.org.tr/%23/haber/1157&ved=2ahUKEwiL9NvXr5v2AhV8QvEDHbZyB68QFnoECAQQBA&usg=AOvVaw3Qh-Jm3mMqQ_H6NohSG1JR

https://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrkiye_t%C3%BCrler_listesi/Soyu_tehlikede_ve_t%C3%BCkenmi%C5%9F_t%C3%BCrler

https://popsci.com.tr/bilim-insanlari-hazar-kaplanlarinda-dunyaya-ikinci-bir-sans-vermek-istiyor/amp/

--

--

Bi' Dost Bi' Can

Sahipsiz hayvanların refahını artırmak ve toplumu hayvan hakları konusunda bilinçlendirmek için kurulan gönüllü bir topluluğuz 🙌🏻🐾